Akis...

Akis...
Fotoğraf: Vildan ŞİMŞEK

22 Aralık 2013 Pazar

Allah deyince içi titreyen ümmi yaşlı bir kadının "ne okuyorsun evladım bana da anlat" dediği an elinden düşürdü kitabını istemeden. Bu bir şiir...

Vildan Şimşek

15 Aralık 2013 Pazar

'Ruhun sayfası hal diliyle okunur. Bildiğimiz en iyi dil hal dili olmalı.'

Vildan Şimşek

7 Aralık 2013 Cumartesi

"İnsan yılların geçmesiyle değil; acziyetini hissettikçe büyür ve olgunlaşır. "

 Vildan Şimşek

Aynı mürekkebi paylaşır kalem, kağıt ve katip... Bu mürekkeple yazılanlar üçü arasında gizli bir sırdır.

Aynı mürekkebi paylaşır kalem, kağıt ve katip... Ama yazılanı taşıyan, emaneti sırtlanan kağıttır. Kağıdın yükü çok ağırdır.

Vildan Şimşek
"Hayat yeni doğduğumuzda ezgisini içinde saklayan bir beste gibidir. Yıllar geçtikçe notalar zaman kağıdına dökülür. Kimisi heceleyerek okur bu kağıdı, kimisi sular seller gibi... Kimisi anlatır burada yazılanları, kimisi ezberler, kimisi ise sadece dinler... Ama mürekkebin kağıda her dokunuşunda bir mana vardır ya hani, işte esas olan onu duyabilmek ve bu ezgiyi yüreğimizde hissedebilmektir."

Vildan Şimşek

15 Kasım 2013 Cuma

Kış Güneşi

Kış güneşi kışın yüzündeki yaz tebessümüdür. Her kış güneşi özler.

Vildan Şimşek

7 Kasım 2013 Perşembe

"Göz dünyaya ilk geldiğimiz anda döktüğümüz gözyaşını, kalpse bu ağlayışın sebebini özler."

Vildan Şimşek


"Her göz toprağa, topraksa tohumun penceresinden göğe bakıyor."
 
Vildan Şimşek
"Yağmurun kendine özgü bir dili var. Her bir damla bu dile hizmet ediyor..."

Söz, Fotoğraf: Vildan Şimşek


2 Kasım 2013 Cumartesi

Uykunun kabuğunda kıvrılır dünyalarımız. Uyku korunaklıdır...

Vildan Şimşek

29 Ekim 2013 Salı



Dünyayı kirpiklerinde taşırlar. Onlar zamanın yükünü hafifleten insanlar.

Vildan Şimşek

20 Ekim 2013 Pazar

MODERN İNSANIN ÖZGÜRLÜĞÜ


                        

 MODERN İNSANIN ÖZGÜRLÜĞÜ YA DA BİR ÖZGÜRÜN GÜNCESİ
                                                                                                                              

  “Modern” sıfatının “insan” ismi önünde yer bulması yakın bir geçmişe kadar övünülecek bir vasıf gibi görülürdü. Uzun bir alkışı hak ettiğini düşünen modernliğin merkezindeki insan alkış bitene kadar bitap düştüğünün farkında bile değildi. Düşük bir ihtimalle acısını çok sonra hissedecek; yüksek bir ihtimalle ise tıpkı ilaçlarla uyuşturulmuş bir hasta gibi bu farkındalığı hiçbir zaman yaşamayacaktı. Alkış esnasında adeta bir sanatçı edasına kapılan modern insanın bedeninde gitgide kabuk bağlayan ama bir türlü iyileşemeyen yıllanmış yaraların izi vardı.

    Günümüzde modern hayatın getirdiklerinden ziyade götürdüklerinin neler olduğu hakkında konuşur olduk. Yazılı ve görsel medyada da sık sık bu yönde haberler yer bulmaya başladı. Bir zamanlar ünlü bir sanatçı edasına kapılan modern insan, şimdi hayranları azalmış ve ününü kaybetmekte olan bir sanatçının ruh halini taşıyor.

    Modern hayatın götürdükleri kefesinin terazide ağır gelmesinin en önemli etkenlerinden biri;  “insanların özgür olduğu zannına kapılması” olabilir mi diye sormadan edemiyor insan. Önü sise bulanmış birinin gözünün alabildiği yeri görememesine şaşırmamalı. Goethe’ nin iki yüzyıl önce söylediği Özgür olmayıp, kendini özgür sanan kimseden başka tutsak kalmamıştır sözü şimdi en başköşede oturuyor. Hem de iyi ağırlandığının farkında olduğu için,  uzunca bir süre yerinden kalkmaya niyeti olmayan bir misafir gibi... Terazinin kefeleri şimdilik öylece yerinde dursun ben bu zannın bir yanılgı olduğunu anlatmaya koyulayım.

                İnsanlar inşa edilen zindanlarda, tıpkı kafesteki kuşlar ve akvaryumdaki balıklar gibi içinde bulundukları hali olağan karşılıyorlar. Zindanın adı tüketim çılgınlığı, kariyer hırsı,  tek tipleşme, slogancılık, aşırı bireycilik, zaman sıkışıklığı, mekanikleşme, ruhsuzlaşma, insan ilişkilerinin körelmesi, kalabalıklar içindeki yalnızlaşma, mahremiyetin ve hatta masumiyetin yitirilişi… Uzun cümleler yorgunluk vermese üç noktanın başladığı yerden sayfa sonuna kadar bu cümleye molasız yol aldırmak isterdim. Nokta esas gerisi teferruattır düşüncesi de bu isteğimi bastırmamda etkili oldu.

                Bir insan düşünün. Beşiz ya da altız günün kodlanmış programından sabah saat kaçta uyanacağı komutunu aldıktan sonra işine doğru yola çıkar. Çocuklar okula;  yetişkinler de fabrikalarına, dükkânlarına, ofislerine koşuşturmaktadır. Bu kalabalığa bir anket yapılsa herhalde çoğu kişi stresli bir hal içinde olduğunu ifade eder. O an insan ve araba selinin bastığı sokaklarda seldeki bir damla gibidir. Şanslıysa güzergâhında deniz vardır. Bilirsiniz, sabahları denizin parlaklığı bir çarşaf gibi denize yansır. Ama muhtemelen o bunu göremez; çünkü zihni daha somut ve kendince önemli gördüğü meseleleri çözmekle meşguldür. Bir zaman kaybıdır belki de ona göre denizin güzelliği üzerine düşünmek.

              Meselelerini çözemeden yolculuk çoktan bitmiş ve mesai başlamıştır oysa. Aldığı komutla dün yaptığı işi bugün de aynı şekilde tamamlar. Bugünün hakkını yemeyelim, bir önceki günden farklı bir tarafı vardır elbet. O da kendisi için belirli saatler arasında verilen öğle yemeği arasında değişik bir yemek menüsü ile karşılaşmasıdır. Eve dönüş yolunda yine sele karışır. Ama bu sefer seldeki yorgun ve bitkin bir damladır. Aniden bastıran yağmur da huzur ve heyecan gibi duygular vermez. Çünkü yağmurla ilgili hafızasında kalan şey trafiğin arapsaçına çevrilmesidir.

            Eve gitmeden kendisini süpermarket olarak adlandırılan yerde bulur. Kendi işini kendin yap mantığının hâkim olduğu bu yerde sepetini var gücüyle doldurmakta kararlıdır. Bu öyle bir hâkimiyettir ki;  merdivende takılan sepetin çekilebilmesi için birinden yardım istemek zorunda kalınsa bile,   kimse kimsenin yüzüne bakmadığından bir göz işareti yapıp bu yardımı isteyebilmek imkân dışıdır. Bir zamanların bakkal amcalarını da eritip yok eden marketteki muhabbet kasadaki görevlinin “şifre lütfen” sözü ile sınırlı kalmaktadır.

            Tüm bunları yalnızca birkaç tıklama ile internet üzerinden de yapabileceği pişmanlığı ile eve geldiğinde, haftanın beş günü için günde iki taneden az olmamak üzere geçmiş yıllardaki tecrübelerinden de faydalanarak ayrı ayrı belirlediği,  özellikle dizi ve magazin kulvarındaki programların ilki başlamak üzeredir. Kendi tercihi olduğunu zannettiği bu seçimler toplumdaki genel geçer beğeni ölçütleri ile de birebir paralellik içerisindedir. Üç dört saat boyunca gözler ekrana kitlenir, adeta hipnoz olunur.  Kendi icad ettiği küçücük bir aletin esareti altına kolaylıkla girebilen ve onun hayatını, zamanını kumanda etmesine izin verebilen insan teselliyi Cemil Meriç’in deyimiyle, “arada bir kabak çekirdeği nev’inden bilgi kırıntılarında” bulacaktır. Ancak bu aldatıcı bir tesellidir.

      Uyumadan önce son olarak sosyal medya ile buluşup; önceki haftadan kalma albüm yüklemelerini bir çırpıda tamamlar. Doğum, mezuniyet, açılış toplantıları, nişan, düğün gibi tüm hadiselerin günlük takibini yapar. Bunların çoğuna ayıracak bir vakti olmadığı düşüncesiyle beğen butonu ile farklı bir yoldan katılım sağlamaya çalışır. Oysa ki; internette harcadığı saatler etkinliklere katılsaydı şayet harcayacağı vakitten açık ara öndedir. Bir anda bastıran uyku öncesi yorgunluk kendi hadiselerini paylaşmaya imkân vermese de, inanın o da ilk sıradaki yerini alacaktır bir sonraki gün. Bu bağımlılığı herhalde en iyi şekilde, özgürlüğü bir tür “engellenmemiş ve zorlanmamış” olma durumu olarak tanımlayanlar açıklar.

             Cumartesi, evine en yakın kapalı alışveriş merkezine uğrar ve son bir haftada telefonuna gelen reklam mesajlarının da etkisiyle haberdar olduğu yeni ürünlere yönelir. Bu yöneliş gereksinimlerini karşılamak amacından tamamen uzaktır.  Tükettikçe kendisini daima daha değerli hissedecek ve bu his diğer insanların aldığı “şeylerin” değeri ölçüsünde kendisine kıymet verdiği önyargısını da destekleyecektir. En ilginç olanı ise, zaman kavramının eriyip gittiği bu yerde ruhu kaybolup giderken o hiçbir ayrılık acısı duymayacaktır. Son limitleri de zorlanan kredi kartlarından aldığı güçle, modaya uygun olması gereken yeni ihtiyaçların tespitiyle bu mekânı terk ederken, esas ihtiyacı olan “şeyin” ne olduğunu düşünmeyecektir bile.

               Bu cümleden sonra biraz alakasız gelebilir, ama aklıma takılan şu soruyu sormadan geçemeyeceğim: “Giysilerinin rengini, saçının boyunu, ayakkabısının topuğunun yüksekliğini, evinin perdesinin desenini, koltuğunun şeklini bile modanın belirlediği modern insan sonraki kuşaklar tarafından biraz demode bulunacak mıdır acaba?” Ne dersiniz?

             Günümüzde, iş ve iş dışı olarak çok keskin çizgilerle ikiye ayrılan yaşam alanının iş dışı bölümü büyük oranda tüketim odaklıdır. Kalan bölümünün ise popüler kültürün emrine amade olduğunu söylemek mübalağa olmaz. Bu yüzden, alışverişten hemen sonra uzun süredir gitmeyi planladığı tiyatroya, müzeye ve sergiye değil de; popüler kültürün etki ettiği film ya da diğer etkinliklerden birine yönelmesi hiç şaşırtıcı değildir. Kabul edelim ki, artık popüler kültürün istediği şekilde var olan ve giderek tek tip halini almış bir insan manzarası var karşımızda. O da hepimiz gibi küçücük de olsa bütünleyen bir parçası bu manzaranın…

              Pazar günü, kısa süreli de olsa çıktığı doğa gezisi hiç susmayan iş telefonlarının da etkisiyle hemen sona erer. Bu kısa süre de her anı fotoğraf karesine oradan da internete aktarma girişimleri ile geçer. Anneannesi orada olsa ne zaman nerede olduğu, orada ne yaptığı ve ne yediği gibi şeyleri tanıdığı ve tanımadığı bir sürü insanla paylaşma gayretine eminim bir türlü anlam veremezdi. Biraz sert bir tabirle bırakın iş dışındaki alanını serbestçe belirlemeyi; bir manzaranın, güzel bir anın dahi tadını çıkarma özgürlüğü çatır çatır elinden alınmış bir insandır o…  Ne kadar acı ki; bir zamanlar en özel dostlara açılan sırlar ve büyüklerimizin özenle sakladığı albümler şimdi hiç çekinmeden internette binlerle paylaşılmakta ve birçok insan gibi o da bundan sahte bir hoşnutluk duymaktadır.

           Gündelik yaşamı bu şekilde geçen bu insan tahmin edersiniz ki; ömrünün kalan zamanında daha çok güç, para, mevki, irade, şan ve şöhret sahibi olmak gibi gayelerle daima çok çalışacaktır. Bunların kötü şeyler olduğunu hiçbirimiz iddia edemeyiz. Kötü olan,  onun yaşamının cümlesini kurarken öznenin yerine “amaçları”; nesnenin yerine ise “araçları” yerleştirmesi gerektiğini bir türlü idrak edememesidir. Nesneler öznenin yerinde boynu bükük bir şekilde dururken, bu cümleyi kuran giderek zirveleşen benlik duygusu ile sahip olduklarının niceliğince başını dikleştirmekte kararlıdır. Oysa, bir başakta ne kadar çok buğday tanesi varsa başını o kadar aşağı eğer. Bu başağın tartışılmaz bir niteliğidir.  Başak ne kadar özgürse kendi duygularının kölesi olmaktan kurtulamayan insan o kadar esir…  

             Modern insanın, can alıcı bir özelliği de yaşamına dair sonraki kuşaklara aktarabileceği sözel bir anlatısının olmamasıdır. Çünkü o, düşünmeye fazla zamanı olmadığı için, sıklıkla Agamben’ in “deneyimini yitirmiş bir insanlığın atasözüdür” dediği sloganlara sarılmayı tercih eder. Sloganlara sarıldıkça üşür, fakat giderek hissizleştiğinden üşüdüğünü fark edemez. En önemlisi de, üstünü örtecek bir gücün hasretiyle tutuşan ruhunun özlemini duyamaz.

            Son olarak, modern insanın günümüzde yalnızlık ve bunalımlar içerisinde yaşadığını söylüyorlar. Bense “keşke biraz yalnız kalabilseydi” diyorum. O sürekli bir yere, bir şeye ve birine doğru koşuşturma telaşıyla bir türlü kendi kendisiyle baş başa kalamamaktadır. Şeyh Galip’ in “Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen (Kendine iyice bir bak ki; âlemin özüsün sen)  mısrasında muhatap kılınan insan, en önemli değeri “kendisini” ihmal ettiğinin farkında değildir. Oysa asıl özgürlük insanın özünü özlemesi ile başlar. Kendi kendisini keşfetmesi, bilmesi ve bulması ile devam eder. Bu mühim bir dönüm noktasıdır. Zirveye de işte tam bu yoldan çıkılır…

            İnsan sonsuz bir kervanın içindedir. Özgürlüğü,  “istediği şeyi yapmak” kadar dar bir kalıpta anlamlandıran biri bu kervanın henüz çok uzağındadır.

            Bir kervan ki zirvede konaklar... Bir zirve ki hep yağmuru ağırlar… Bir yağmur ki kendisini damla bilir… Damla kor, kül, kul ve deniz… Uçsuz bucaksız kıyısız hür bir denizdir…

             Söylenecek çok şey var. Fakat, vakit sükut etme ve bir damlada dem tutma vaktidir, şimdi.

             Kervana misafir olan gözler şahit. Özgürlük özün gürlemesidir. Terazinin kefelerini ıslatan yağmur şahit. Özgürlük özün gürlemesidir.
 
Yazan: Vildan ŞİMŞEK
İdeal Hukuk Dergisinin 10. sayısında yayınlanmıştır.
 
"Gündüzler toprağı sularsa rüyalar çiçek açar. "

Söz, Fotoğraf:  Vildan Şimşek


"Sabah gecenin kulaklarını çınlatırken gece sabahın kalbini dinlemekle yetinir. Gece içe, sabah dışa dönüktür."

Vildan Şimşek

12 Ekim 2013 Cumartesi

"Dünya bir gölge ise zaman bu gölgenin üzerine çekilmiş bir perdedir."

Söz, Fotoğraf:Vildan Şimşek

"Kalplerle kalpler arasında bir dualık yol vardır."

Vildan Şimşek
"Yaşam,kainattaki resimlere bakarak Ressamı kavramaya çalışma sanatıdır.Bir çiçeği anlamak anlamakların en güzeli... "

Söz, Fotoğraf: Vildan Şimşek

11 Ekim 2013 Cuma

"İnsanlar hayata biraz olsun çocuklar gibi bakabilse, dünyanın kalbi safiyet kazanacak..."

Söz, Fotoğraf: Vildan Şimşek
"Sokaklar şehirleri kenetlemek için saf tutar..."

Söz, Fotoğraf: Vildan Şimşek
"Bazen imtihanlarla içimiz kasıp kavrularak bize adeta suyun hakikati tanıtılıyor. Çünkü, verilen suyun kıymetini ancak susayanlar biliyor."

Söz, Fotoğraf: Vildan Şimşek
"Güneşin bakışı ve sabahın uyanışı her gün okunması gereken bir kitaptır. "

Söz, Fotoğraf: Vildan Şimşek
Hayat, yeni doğduğumuzda ezgisini içinde saklayan bir beste gibidir. Yıllar geçtikçe notalar yavaş yavaş zaman kağıdına dökülür...

Vildan Şimşek
Bilmek ve olmak arasında kimine göre incecik  bir çizgi var, kimine göre ise uçurum.  Aslında sadece olanlar gerçek manada bilenlerdir...

Vildan Şimşek
Pencerelerdeki perdeler çekiliyken aydınlığı fark edemeyiz. Perdeyi çektiğimizde ancak doğan güneşi ve güzelliğini görebiliriz.

Vildan Şimşek
Tohum, sadece toprak ve suyun görebileceği bir yerde setredildiği için yeşerir.
Vildan Şimşek
Kağıt söyler kalem yazar. Kağıt ne söylerse kalem onu yazar...

Vildan Şimşek

27 Eylül 2013 Cuma

 "Dünyada yankısı duyulmadan tanınan ezgilerde ezel tadı vardır."
Söz: Vildan Şimşek
Yaşamın da herşey gibi bir ritmi var. Bazen yelkovana bazense akrebe benziyor. Saatlerse hep tevekkül ediyor.

Söz: Vildan Şimşek
"Sabahın gözünden güne bakmak, bir çocuğun gözünden dünyaya bakmak gibidir."
Söz, Fotoğraf: Vildan Şimşek

" Her istiridye inci oluşturamaz. Her kum tanesine de inci olmak nasip olmaz. Kainatta okunacak ne çok sayfa var..."

Vildan Şimşek

11 Eylül 2013 Çarşamba

"Gözyaşları ile geceyi ıslatanlar, rahmet havuzunda ıslanırlar."
Söz: Vildan Şimşek

"Gündüz misafirlerine kal diliyle; gece ise hal diliyle anlatır meramını... Bu hâl ile hallenenler içindir gecenin ikramı..."

Vildan Şimşek
"Ben" dedikçe "biz" acır.
Vildan Şimşek
"Demlenmek" ve "demini bulmak"  arasında dakikası kişiye göre değişen bir zaman farkı vardır.
Vildan Şimşek

6 Eylül 2013 Cuma

"Özgürlük" insanın özünü özlemesi ile başlar.

"Toprak suyu özlemese su ona böyle koşar mıydı? Su toprağa böyle koşmasa tohum nasıl yeşerir, filiz verirdi? "

Vildan Şimşek

"Yol haritaları farklı olsa da ırmakların döküldüğü yer aynıdır."

Vildan Şimşek
"Teslimiyet taşları ile döşenmiş bir yolda yapılan her yolculuk güvenli ve huzurludur."

Vildan Şimşek

"Şehrin ruh hali en iyi sonbaharın gözlerinden okunur."


Söz, Fotoğraf: Vildan Şimşek
Bugün de bir bebeğin kulağına ezan okunurken bir başkasının selası verildi. Aslında hayat her gün üzerinde yürüdüğümüz incecik bir çizgi..

Vildan Şimşek

31 Ağustos 2013 Cumartesi

Mevsimlerden yazdı. Ağlıyordu yaşlı kadın. Bir yağmur damlası geldi yazmasının tam üzerine düştü. Bu bile bir yazgı yavrum, dedi. Yazgım...

Vildan Şimşek
"Deryayı bilmek kapısı" deryada bir damlacık olduğumuzun bilincine varmakla açılır.
"Deryayı anlamak" kapısının anahtarı ise deryaya dalabilenlerin eline verilir. Bu çok hassas bir emanettir.
Söz: Vildan şimşek

24 Ağustos 2013 Cumartesi


"İçe akıtılan her gözyaşı, insanın enaniyetini terk etme anına şahitlik yapar. Gözyaşı enaniyeti terk ediş tecrübesi..."
Söz: Vildan Şimşek 


"Gece günün gözüne çekilen sürmedir. Sürme, gökyüzü ağladıkça yavaş yavaş akar ve karanlık aydınlığa kavuşur."

Söz: Vildan Şimşek 

16 Ağustos 2013 Cuma

"Ezeli bir sır olan kader, Yazıcısının emrine uyarak susma hakkını kullanmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyecek."

Vildan Şimşek
"İnsan nisyana müpteladır, unutkandır. Bir hafızanın yitirilmesi ise adları unutmakla başlar."

Vildan Şimşek
"Sabahın dilinden en iyi anlayanlar, gecenin hali ile hallenenlerdir"
Söz: Vildan Şimşek
Cümle sonlarının kıdemli fiilleri: "görüyorum ve biliyorum". Gösteren Kim? Bildiren Kim? Bunları düşünmeden kurulan her cümle biraz yaralı...

Vildan Şimşek

"Yağmur bulutları, yağmurun manasının ağırlığını taşıdığı için bu kadar siyahtır. Siyahın yükü hep ağırdır."

Söz, Fotoğraf: Vildan Şimşek
Ömür ayraçsız okunacak bir kitap gibidir. Günlerse ömrün sayfaları... Kaç sayfayı hakkıyla okuyarak çevirdik?

Söz, Fotoğraf: Vildan Şimşek
"Dünya tecrübe etti ki; ezele ve ebediyete uzanan her güzellik sırrını içinde taşır."
Söz, Fotoğraf:
Vildan Şimşek
"Sükut çeşmesinin suyu dünya kelamından daha tatlıdır. "
Söz:Vildan Şimşek

"Sükut çeşmesi, sırlar kalp havuzuna damlamaya başladığında açılır."    
Söz:Vildan Şimşek

2 Ağustos 2013 Cuma

"Sabah günün üzerine örtülen ince bir tüldür. Sabah şeffaftır, şeffaflaştırır..."

"Sabah ne kadar şeffafsa gece o kadar siyahi...Sabahın şeffaflığı günü örten gecenin eseri..."

Söz:ler: Vildan Şimşek

"Bazı insanlar kız kulesine benzer. Kız kulesi herkese aynı bakar, ama herkes onda farklı bir şey görür. "

Söz, Fotoğraf: Vildan Şimşek
"Dünya kağıdından okunanlar bazen bir ümminin gözlerindeki ummanda kaybolup gider. Bu bir şiir..."

Söz: Vildan Şimşek
"İnsanın içi derin bir kuyu... Kuyunun dibindeki aydınlığa erenler, karanlığında uzlete çekilmekten korkmayanlardır."

Söz: Vildan Şimşek

26 Temmuz 2013 Cuma

"Bulutlar gökyüzünün; sırlarsa kalbin libasıdır."

Söz, Fotoğraf: Vildan Şimşek

20 Temmuz 2013 Cumartesi

Oltayı ucuna yem takmadan denize atıp bekleyenleri ancak kıyısız denizler anlar.

Söz, Fotoğraf: Vildan Şimşek

Tebessüm, kalpteki hüznün tesettürüdür...

Söz, Fotoğraf: Vildan Şimşek
Ve kelimelerin mahremiyeti vardır... Ancak temiz kelimeler ezeli ve ebedi bir cümlenin çatısı altında birleşebilir.

Söz: Vildan Şimşek
Bir ağacın yaprağını inciten ağacı; ağacı incitense ormanı incitmiş olur.

Söz, Fotoğraf: Vildan Şimşek
Hayat cümlesinin gizli öznesi ölümdür...

Söz, Fotoğraf: Vildan Şimşek

"Oruç aynası" sonsuz güzellikler yansıtır. Bu güzellikler "gönül aynası" parlayınca görünür kılınır.    İki aynanın kaderi o an birbirine bağlanır...

Söz, Fotoğraf: Vildan ŞİMŞEK
Yaşam, mananın üzerindeki madde perdesini çekerek kainat manzarasını seyretme sanatıdır.
 
Söz, Fotoğraf: Vildan Şimşek
 
Ümmi sözcüklerle kadim cümleler kurarlar / Onlar ilhamın eliyle beslediği insanlar...

Söz, Fotoğraf:
Vildan Şimşek

Yaşamak, bir nakış gibi işlenen kainata bakarak nakkaşı kavrama sanatıdır .

Söz, Fotoğraf: Vildan Şimşek
Her hayat gemisi dünya denizinin dalgaları ile savaşır. Bu dalgalar tevekkülün rengiyle boyanmadıkça içimizdeki sular asla durulmaz.

Sööz, Fotoğraf:  Vildan Şimşek

11 Temmuz 2013 Perşembe

Yaşamak, bir nakış gibi işlenen kainata bakarak nakkaşı kavrama sanatıdır.

Söz: Vildan Şimşek

30 Haziran 2013 Pazar



"Huzur, cumanın gölgesine kıvrılıp dua ile vakti demleyebilmektir. Huzur cuma sofrasına misafir olup, bir yudum sükut şerbeti içebilmektir..."

"Gökyüzünün cuma karşılaması, yeryüzünün şükür sofraları ile şenlenir..."

Sözler: Vildan Şimşek
"En çok saygı duymamız gereken kişiler, gönül aynalarına yansıyan güzellikleri bize okutabilenlerdir."

Söz: Vildan Şimşek
"Birbirlerine kalben dua eden insanlar arasında görünmez ama kuvvetli bir bağ oluşur."

Söz: Vildan Şimşek
"Şeffaf sularda yüzmenin zevkine kaptırmış kendini, bir zamanlar anahtarla kitlenen defterler. Su kalabalık, sözcüklerse yalnız ve ıslak."

Söz: Vildan Şimşek
"Sabah ezanıyla uyanan çiçekler bir zamanlar gecenin tomurcuklarıydı."

Söz: Vildan Şimşek
"Duanın dallarına sımsıkı tutunup bekleyenler bilir. Kalp sabır ağacının gölgesinde genişler..."

Söz: Vildan Şimşek
"Dünya bahçesinin bekçisiysek;kalp dünyamızın bahçıvanıyız.İnsan kalbi toprak gibidir,sevgi ve emek ister."

Söz: Vildan Şimşek
"Ölüm" uzun vadeli planların peşinden koşarken aldığınız bir "nefes" kadar yakın.

Söz: Vildan Şimşek
"Her gecenin gözyaşı mutlaka bir sabahın tebessümünde kurur."

Söz: Vildan Şimşek
"İyiler üşüdükçe kötülüğün ateşi giderek yükseliyor. Bu imtihanı ise hep öfkeye sarılanlar değil; metanetini koruyanlar kazanıyor."

Söz: Vildan Şimşek
"Sabah güneşi duaları ile geceyi uyandıranların kalbine doğar..."

Söz: Vildan ŞİMŞEK

4 Haziran 2013 Salı

Tebessüm perdesi çekilmiş hüzün her yüze çok yakışır. Hüznü mahrem bilip perdeyi vakitlice çekenlere ne mutlu...

Söz: Vildan Şimşek
Kalemi şiddet vasıtası olarak kullanmak kelamdan çok kalemin ve mürekkebin masumiyetine gölge düşürür.

Söz: Vildan Şimşek
Paylaşmak toplumu birliğe erdirecek özel bir yol... En güzel paylaşım aynı dua zincirinde küçük ya da büyük bir halka olabilmek...

Paylaşmak insanları birliğe erdirecek en kestirme yol...En güzel paylaşım sabır hırkasına küçük ya da büyük bir ilmek atabilmek...

Paylaşmak farklı yol ve yolcuları vuslata erdiren durak...

Paylaşmak binlerin duasına bir avuç, bir nefes ve bir yürekle amin demek...

Sözler: Vildan Şimşek
Şeffaf sularda yüzmenin zevkine kaptırmış kendini, bir zamanlar anahtarla kitlenen defterler. Su kalabalık, sözcüklerse yalnız ve ıslak.

Vildan Şimşek
Şehrin üzerinde flu bir gölge... camlar buğulu... sesler kesik... cümleler yarım... Yeni zaman yarası bu anne. Herkesler yorgun ve arafta.

Vildan Şimşek

30 Mayıs 2013 Perşembe

"Ölüm bir deniz...Uyku bir damla...Sadık Rüya ise damlanın denize karışma çabası"

Söz: Vildan Şimşek
"Kalp maddeden uzaklaştıkça mana şeffaflaşır..."

Söz: Vildan Şimşek
"Mana denizinden yükselen dalga seslerinden anlıyorum. Dünyada kendi içine akıttığı gözyaşının yasını tutan insanlar var."

Söz: Vildan Şimşek
Bazı insanlar dünyaya ağırlık verir. Bazısı varlığını hissettirmez. Çok azı ise dünyayı avuçlarında taşır. Aslında hepsi görevini yapıyor...

Vildan Şimşek
"Rüzgar inanmayanlar için delil, inananlar içinse önemli bir emsaldir. Rüzgarı anlamak mühim."

Söz: Vildan Şimşek
Kocaman eller dünyanın çektiği acılara yaklaşmaya korkarken; küçücük eller nasıl cesaret ediyor kocaman yaraları avuçlamaya?

Söz: Vildan Şimşek
"Kimbilir hangi gözyaşı nice büyük yangınlar söndürdü. Gözyaşı mühim."

Söz: Vildan Şimşek
Bir ömrün sayfalarını paylaşamazken insanlar; noktalama işaretleri ne güzel paylaşır onların kurduğu bir satırlık cümleleri...

Söz: Vildan Şimşek

22 Mayıs 2013 Çarşamba


"Kader bir şiirse, hepimizin şiiri ancak tek ve gerçek sevgiliye vuslat ile okunabilir…"
Söz: Vildan Şimşek


12 Mayıs 2013 Pazar

Siz hüznü dışlar; tebessüme kucak açarsınız.  Oysa gün uyanırken gökyüzüne yansıyan en güzel tablolardan biridir hüznün ve sevincin dansı...

Söz:Vildan Şimşek

17 Nisan 2013 Çarşamba

Bazen bir hakikati dünyada dilersin. O, sen görmeden tomurcuklanır, yeşerir ve açar. Oysa, yabancı dalların hazırdır çiçekleri istediğin zaman gidip dalından koparabilirsin. Ama kim ki bu dünyada aidiyetini ister,  istemenin gücü oranında bu bekleyişe muhtaçtır. Sen sadece avucu göğe doğru aç ki bu bekleyişe gönlün dayansın. Sen sadece gözlerini kendi tomurcuğunun hayaline dik ki; gelecek güzelliği gönlün kaldırabilsin. Susarak dinlen ki; yaklaşan vuslat  yorulmasın...
 
Yazan: Vildan Şimşek

11 Nisan 2013 Perşembe

"İnsan bildikleri kadar az, bilmedikleri kadar çok ve bildiklerini unuttuğu kadar yücedir."

Söz: Vildan Şimşek

9 Nisan 2013 Salı

"Biz insanlar sahilde kumdan kaleler yaparak oyalanırken gemiler derin sularda hızla yol alıyor."
Söz: Vildan ŞİMŞEK

18 Şubat 2013 Pazartesi


Cezbedemez gözlerini Allah'ın sevmediği hayatlar /Onlar zeytin ağacının gölgesinde kadim bir nasihatle büyütülmüş çocuklar.

Yazan: Vildan Şimşek