Akis...

Akis...
Fotoğraf: Vildan ŞİMŞEK

4 Ağustos 2015 Salı

BU DÜNYA BİR GÖLGE OYUNUDUR


Dünya bir gölge ise, zaman bu gölgenin üzerine çekilmiş bir perdedir. Perdeyi hafifçe aralayalım ne görüyoruz? Buğulu camlara resmedilmiş eksik hayat hikâyeleri, buğulu camlara yazılmış yarım cümleler… Baktıkça uzak bir yer beliriyor en yakınımızda. Yürümeye başlıyoruz ömrümüzün koridorlarında… Attığımız her bir adım tuzak sanki. Önümüz sise bulanmış, gözümüzün alabildiği yeri göremememiz için. Arkamızda ise bizim olmayan ama bizden bir gölge geziyor. Yol uzadıkça gölge de uzuyor ve gölge uzadıkça sis artıyor. Kendimizden ilerisine gidemediğimiz bir yerde gölge bırakıyor peşimizi birden. Yakalamaya çalışıyoruz. Biz kovalıyoruz. O kaçıyor. Biz kovalıyoruz o kaçıyor…

               Çıkmaz bir sokağa girip, bir çıkmaz sokak daha inşa etmenin gururunu yaşıyoruz o anda. Bize ait olmayan ama bizim olduğu zannına kapıldığımız bir yapı duruyor karşımızda tüm ihtişamıyla. Bu ihtişama kapılıp, oyalanıyor ruhumuz… Bu ihtişama kapılıp, tozlanıyor kalbimiz… Hakikat ışığını göremiyor gözlerimiz… Hakikatin çağrısını işitemiyor kulaklarımız… Tam da Karagöz, Hacivat oyununda denildiği gibi değil mi?  “Bu dünya bir gölge oyunudur, bunu bilmeyenler de bilmelidir.”

               Shakespeare’e göre: “Dünya büyük bir tiyatro sahnesi gibidir. Herkes bu sahnede rolünü oynar, rolü bitince de sahneyi sonsuza dek terk eder.”. Biz bu gölge oyununa o kadar kapılıyoruz ki; buranın bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu unutuyoruz.  Oysa,  perde kapanıp, oyunun her an sona erebileceğini düşünebilsek, bu oyunu biz kazanacağız…  

               Biz bu gölge oyununa o kadar kapılıyoruz ki; bize asıl vatanımızı hatırlatacak sesi işitemiyoruz. Oysa, nereden gelip, nereye gideceğimizin bilincinde olsak, oyunun içindeyken işitecek ezel pınarının sesini ruhumuz...

   Biz bu gölge oyununa o kadar kapılıyoruz ki; kalp dünyamıza yolculuk edemiyoruz. Oysa, dünya bahçesinin bekçisiysek, kalp dünyamızın bahçıvanıyız. Dünya sevgisinden uzaklaştıkça kalbimiz, mana ağacının meyvesine yaklaşacak ellerimiz…

               Bu oyuna o kadar kapılıyoruz ki;  perdenin arkasına bakıp hakikati göremiyoruz. Oysa hakikati görüp; güneşe doğru gitsek, gölge de bizimle beraber gelecek.  Ve ruhumuz bu yolda gölgenin sessizliğiyle dinlenecek…

               Öyle bir susalım ki şimdi,  sadece hakikatin sesini duyabilelim. Öyle bir susturalım ki içimizdeki dünyayı, orada hakikatten başka bir şey yer edinemesin.  Dünya diz çöktüğüm yer kadardır, diyor Cahit Zarifoğlu. Perdenin önünde diz çöküp, güneşi seyredelim…

              Niyet etmek varmanın yarısıdır. Güneşe gitmeye niyet edelim. “Bu dünya bir gölge oyunudur”, kabul edelim…

Emrimize amade gibi gözüken şu dünya
Silip atabilse

Kendisine ait olanları

Ve bize ait olanları
Yok edebilse aidiyetlerimizi
Yokluk bile bırakmadan
Yeter mi yetmesi gerekip yetemeyenler
Biter mi bitmesi gerekip bitemeyenler
Diner mi dinmesi gerekip dinemeyenler


Emrimize amade gibi gözüken şu dünya
Yok edebilse aidiyetlerimizi
Acizliğine aldırmadan
Hiçliğine kapılmadan
Unutulur mu unutulması gerekip unutulmayanlar
Hatırlanır mı hatırlanması gerekip hatırlanmayanlar
Anılır mı anılması gerekip anılmayanlar

Emrimize amade gibi duran şu dünya
Gidebilse  bizden
Yol açabilse bize
Gidebilsek  en sevgiliye

Emrimize amade gibi duran ey dünya
Git   bizden
Yol aç bize
Gidelim en  sevgiliye








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder