Akis...

Akis...
Fotoğraf: Vildan ŞİMŞEK

13 Eylül 2015 Pazar

ŞEHİR VE EYLÜL



Şehrin ruh hali, en iyi sonbaharın gözlerinden okunur. Eylül, bu halin en iyi anlatıcılarından biridir. Yüzyıllardır, kaç mevsim gelip geçmiştir de bu şehirden hiçbiri sonbahar kadar onu anlamamıştır. Çünkü, benzer acıları yaşayanlar arasında görünmez ama kuvvetli bir bağ vardır. Bu bağ, bir mevsim ve bir şehir arasında öylece durur da onları birbirine tanınır kılmaz mı? Acılarla yanan şehir, bir yağmur bulutunun gölgesinde değil de nerede biraz olsun dinlenerek serinleyebilir? O hazan mevsiminden başka hangi mevsimin renkleriyle örtünerek bu halini perdeleyebilir? Sustuklarını kime nasıl dinletebilir? Biz insanlar, sonbahar ile kalpten kalbe konuşan şehrin bu mevsimde hep sükût ettiği zannına kapılırız. Şehirse anlaşılmayı beklemeden usulca fısıldar, sonbahar nazarında bize hitaben kurduğu ilk ve son cümleyi: Bu bilgi değil bir haldir ve hali ancak yaşayan bilir. Eylül, sonbaharın kalbi hoş geldin…

Bilmiyorum duydunuz mu? Şehir yaz boyunca, her gün yılların birikimiyle soluk almadan uzun uzun konuştu. Her gün, önceki günden farklı bir şeyler söyledi, hiç tekrara düşmedi. Herkesin bildiği bir dille dillenmesine rağmen; yeterince anlaşılamadığı düşüncesiyle, onun hayal kırıklığına uğradığı zannına kapılabilirsiniz. Ancak, ne kadar konuşursa konuşsun, anlattıklarının herkesin anlayabileceği kadar olduğu gerçeğini, o asırlar öncesinden biliyordu. Yazın yerin sonbahara bırakmasıyla, şehir kendini sükûtun sularına attı. O, hep vuslatın kıyısında eylülün yolunu gözledi… Şehir biliyordu ki, sonbahara giden yol eylülden geçiyordu. Eylül, sonbaharın gözbebeği hoş geldin…

Ben, mevzubahis diğer mevsimlerken bile, sonbaharı ve onun şehir ile olan muhabbetini anmadan geçemeyen bir sonbahar çocuğuyum. Bu halimden sıyrılmak için, küçük bir kız çocuğunu ayları sayarken uzaktan seyrettim. Onun parmak uçlarındaki heyecanının, şehrin hüznü ile kesiştiği yerde, eylüle rastladım. Anladım ki; benim için sonbaharın adı eylül, eylülün adı ise sonbahar… Eylül, ayların nazenini hoş geldin…

Benim şehrim, ezelden yazılmış bir şiirin kafiyesine eştir ve ancak bir sonbahar vakti şairinin mısralarında kafiye tutturabilir. Mısralar, tıpkı sular gibi toprağından uzak kaldığı müddetçe başka mecralara eksiklik akıtmaya mahkûmdur. Bu akıntıda ıslanan her mürekkepse, kalemine duyduğu hasretle kurur. Bu yüzden, şehir ancak şairine vuslatla tamamlanabilir. Bilirsiniz, şehrin de biz insanların da bir kaderi vardır. Ve kader bir şiirse, hepimizin şiiri ancak tek ve gerçek sevgiliye vuslat ile okunabilir. Eylül, sonbaharın kalbi hoş geldin… Sonbahar, hoş geldin…

Gerçek Hayat Dergisinde yayınlanmıştır. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder