Akis...

Akis...
Fotoğraf: Vildan ŞİMŞEK

10 Kasım 2015 Salı

KALEMİN KÂĞIT İLE VUSLATI

Bazen yazmak istediğimiz cümleler mürekkebe değil, içimize akar. Çünkü kalemin kâğıt ile vuslata ereceği anın bile bir vakti var. Cahit Zarifoğlu, “Haydi, bir şeyler yazayım diye kaleme sarılmayın. Beklemeyi bilin. Susayınca, acıkınca nasıl anlıyorsak, yazmak anını da anlarız.” der. Çoğumuz, bu vakti beklemeyi sevmiyoruz. Sabırsızız. Oysa kalp, sabır ağacının gölgesinde genişler. Bu vakti beklemeyi bilsek, bu ağaç nice sayfalar açar kalbimizde. Kalem eğilir, bu sayfaların üstünde. Biz kaleme dokunmadan önce, o gelir tutar elimizi…
Elleri kalemi tutarken, kalemin kalplerinden tuttuğu insanlar ilhamın emanetçisidir. Yazdırılırsa yazar, yazdırılmazsa sükût ederler. Kalemin kâğıtla vuslat anı, onların kalbine ilham edilir.  Onlar, kalemi tutan ellerini, kendi elleri bilmezler. Kalplerine ilham edilen kelimeleri sahiplenmezler. Onlar, sadece bir aracıdır. Kâtiptir…
Kâğıt söyler, kalem yazar. Kâğıt ne söylerse, kalem onu yazar… Aynı mürekkebi paylaşır kalem, kâğıt ve kâtip. Ama yazılanı taşıyan, emaneti sırtlanan kâğıttır. Kâğıdın yükü çok ağırdır. Aynı mürekkebi paylaşır kalem, kâğıt ve kâtip. Bu mürekkeple yazılanlar üçü arasında gizli bir sırdır… Sırların sahibi sırrı dilediğine verir. Kelimelerin de bir tesettürü vardır. İnsanoğlunun en büyük sınavlarından biri dilini örtmektir. Kâtip, sırrını aşikâr kılmak için hep kalemin kâğıt ile vuslata ereceği o anı bekler. Kâtibin imtihanı çok ağırdır.
Kelimeler kumdan kalelerdir. Sükûtsa bir deniz. Deniz dalgalanıp coşunca, kumdan kaleler yıkılır. Anlam kapısı, kelimeler sustuğu zaman açılır. Kâtibin, bu kapının önünde sabahladığı nice geceler vardır. İlhamın, kâtibi eliyle beslediği nice gündüzler vardır…
Dünyada yankısı duyulmadan tanınan her şey,  ezel tadı verir. Ezele ve ebediyete uzanan her güzellik biraz sırlıdır. Ve hakiki güzellikler ayrıntılarda gizlidir,  kalemin yazmaya takat edemediği sırlar gibi. Kâtibin, kaleminde sükût eden harfler gibi. Gönül ateşinde demlenen heceler gibi… Ancak böyle kelimeler, ezeli ve ebedi bir cümlenin çatısı altında birleşebilir.
Kelimeler kalbe emanettir. Kelimeler, aşka gelip kalp havuzunu taşırınca, kalp yorgun düşer. Kalp yorgun düşüp; artık emanetini taşıyamayınca, kelimeleri kâğıda emanet eder. O zaman, usulca kâğıda eğilir kalem. Kalem kâğıda eğilince, dil kalbe tercüman olur. Kalem, kâğıt ile vuslata erer. Nokta, sevinçten ağlar. Sırrını aşikâr eder, kalem…
Uzun ve yorucu cümleler kurarken insanlar
Noktanın bir köşede ağladığını gördüm
Denizin kulağını ağrıtan o sesi ararken
Noktayı insanların sustuklarını dinlerken gördüm

Kalbime geldi konuşan ömrüm
Aklıma geldi sükût eden ölüm
Ve akıp giden zaman parmak aralarından…
Yazan: Vildan Şimşek

3 yorum: