Akis...

Akis...
Fotoğraf: Vildan ŞİMŞEK

25 Haziran 2015 Perşembe

YÜREKLE HASBİHAL



                 Göz bakar, kalp görür. Zaman ise bakmak ve görmek arasındaki bu ince çizgide yürür. Bakmak ve görmek arasındaki bir fark ediş anında elimdeki kitabın sararmış sayfalarından ilham alıp, şunu düşündüm: Çoğu insan sürekli kitaplarını kalınlaştırmak, cümlelerini genişletmek, kelimeler, harfler biriktirmek istiyor. Oysa mühim olan bir insanın sükûtunda bütün bildiklerini unuttuğu anı okuyabilmek… Kitapları ben de seviyorum, ama kabul edelim ki kitaplardan geçmeyen ince bir yol var. Bu yolda yürüyenler kitaplarıyla birlikte gözyaşı yağmurlarında yıkanmayı göze alırlar.

                  Elimdeki kitabı bırakıp, çiseleyen yağmur altında sahilde uzun uzun yürüdüm. Tırtıl kelebek olmak için koza örer. İnsanın kendisini bulduğu yer neresi ise kozası orasıdır. Bütün biriktirdiğim harfleri, kelimeleri, cümleleri unutmaya çabalarken kendimi kozamda, yüreğimde buldum. İnsan yüreğinin içindedir diyor ya şair; sükût edip, kendime eğildim. Ayaklarım biraz daha yürümek isterken, ruhum yavaşlamam gerektiğini fısıldadı kulağıma. Yavaşlayıp, sahil kenarında eski bir banka oturdum. Eridikçe içimizi aydınlatan bir mum gibidir muhabbet. Huzur bu mumu yakanların elini tutar. Ben huzuru yüreğimle muhabbet etmekte buldum. Seslendim yüreğime usulca:
                  
                     “Uçsuz bucaksız yaşamaktayım. Yüreğim, ne bir başlangıç verebilirim sana ne de bir son. Yüzüme usul usul vuran, başlangıcını hatırlamaya yüz tutmuş bir sonsuzluğun ilk esintisi sadece…

                      Uçsuz bucaksız yaşamaktayım. Yüreğim, ne bir başlangıç verebilirim sana ne de bir son. Avucumda sıkı sıkı tuttuğum bir başka dünyaya ait kelimelerin ilk harfleridir. Mavi sevdiğim renk. Avuçlarımdan uçup giderken bu harfler, akan gözyaşlarımın rengi de mavidir…

                      Uçsuz bucaksız yaşamaktayım. Yüreğim, ne bir başlangıç verebilirim sana ne de bir son. Gözlerime gölgesi vuran göz değmemiş rüyaların resmidir. Fırça darbelerinin sesiyle uyandığım o sabahlar,  ömür defterinin arasına gizlenmiş ayraçlar gibidir…

                      Uçsuz bucaksız yaşamaktayım. Yüreğim, ne bir başlangıç verebilirim sana ne de bir son. Kulağıma usul usul fısıldanan susuzluğumu hatırlatan ezel pınarının sesi sadece. Bu pınarın başında geçen anlar sudaki aksini arar hep dünya denizlerinde. Burada verilen sözler gümüş sükûtlarla süsler dünya günlüğünü. Saatlerin omzunda ağlayan zaman, bu pınarın suyuyla yıkar yüzünü…

                     Uçsuz bucaksız yaşamaktayım. Yüreğim, ne bir başlangıç verebilirim sana ne de bir son. Gözlerimin önünden bir an olsun gitmeyen gökyüzüne bakan duaların resmidir. Yaşayarak edinilmiş bilgiler sahihdir. Büyük dualar etmek bedel ister. Rabbim büyük hayatlar isteyenlerin olsun. Bana sonsuzluğu ver…

                     Uçsuz bucaksız yaşamaktayım. Yüreğim, ne bir başlangıç verebilirim sana ne de bir son.  Dizlerimin önüne kıvrılan saçları ağarmaya başlamış acılardır. Şimdi ben acılara tek tek teşekkür ederek, kuşlarla birlikte şarkılar söyleyerek geçip gitmek istiyorum zaman tünelinden…

Ah siyah örtülü turkuaz günler
Gün değilmiş ki başka günler
Gül, maksut, kalp
Toprak, son ve ilk”                                                                   

Yazan: Vildan Şimşek 
Gerçek Hayat Dergisinde yayınlanmıştır. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder