Göz bakar, kalp görür. Zaman
ise bakmak ve görmek arasındaki bu ince çizgide yürür. Bakmak ve görmek arasındaki bir fark ediş
anında elimdeki kitabın sararmış sayfalarından ilham alıp, şunu düşündüm: Çoğu insan sürekli kitaplarını
kalınlaştırmak, cümlelerini genişletmek, kelimeler, harfler biriktirmek
istiyor. Oysa mühim olan bir insanın sükûtunda bütün bildiklerini unuttuğu anı
okuyabilmek… Kitapları ben de seviyorum, ama kabul edelim ki kitaplardan
geçmeyen ince bir yol var. Bu yolda yürüyenler kitaplarıyla birlikte gözyaşı
yağmurlarında yıkanmayı göze alırlar.
Elimdeki kitabı bırakıp, çiseleyen
yağmur altında sahilde uzun uzun yürüdüm. Tırtıl kelebek olmak için koza örer. İnsanın kendisini bulduğu yer neresi ise
kozası orasıdır. Bütün biriktirdiğim
harfleri, kelimeleri, cümleleri unutmaya çabalarken kendimi kozamda, yüreğimde
buldum. İnsan yüreğinin içindedir diyor ya şair; sükût edip,
kendime eğildim. Ayaklarım biraz daha yürümek
isterken, ruhum yavaşlamam gerektiğini fısıldadı kulağıma. Yavaşlayıp, sahil
kenarında eski bir banka oturdum. Eridikçe içimizi aydınlatan bir mum gibidir muhabbet. Huzur bu
mumu yakanların elini tutar. Ben huzuru yüreğimle muhabbet etmekte buldum.
Seslendim yüreğime usulca:
“Uçsuz
bucaksız yaşamaktayım. Yüreğim,
ne bir başlangıç verebilirim sana ne de bir son. Yüzüme usul usul vuran,
başlangıcını hatırlamaya yüz tutmuş bir sonsuzluğun ilk esintisi sadece…
Uçsuz bucaksız yaşamaktayım. Yüreğim,
ne bir başlangıç verebilirim sana ne de bir son. Avucumda sıkı sıkı tuttuğum
bir başka dünyaya ait kelimelerin ilk harfleridir. Mavi sevdiğim renk.
Avuçlarımdan uçup giderken bu harfler, akan gözyaşlarımın rengi de mavidir…
Uçsuz
bucaksız yaşamaktayım. Yüreğim,
ne bir başlangıç verebilirim sana ne de bir son. Gözlerime gölgesi vuran göz
değmemiş rüyaların resmidir. Fırça darbelerinin sesiyle uyandığım o sabahlar, ömür defterinin arasına gizlenmiş ayraçlar
gibidir…
Uçsuz bucaksız yaşamaktayım. Yüreğim,
ne bir başlangıç verebilirim sana ne de bir son. Kulağıma usul usul fısıldanan
susuzluğumu hatırlatan ezel pınarının sesi sadece. Bu pınarın başında geçen
anlar sudaki aksini arar hep dünya denizlerinde. Burada verilen sözler gümüş
sükûtlarla süsler dünya günlüğünü. Saatlerin omzunda ağlayan zaman, bu pınarın
suyuyla yıkar yüzünü…
Uçsuz bucaksız yaşamaktayım. Yüreğim,
ne bir başlangıç verebilirim sana ne de bir son. Gözlerimin önünden bir an
olsun gitmeyen gökyüzüne bakan duaların resmidir. Yaşayarak edinilmiş bilgiler
sahihdir. Büyük dualar etmek bedel ister. Rabbim büyük hayatlar isteyenlerin
olsun. Bana sonsuzluğu ver…
Uçsuz bucaksız yaşamaktayım. Yüreğim, ne bir
başlangıç verebilirim sana ne de bir son. Dizlerimin önüne kıvrılan saçları ağarmaya
başlamış acılardır. Şimdi ben acılara tek tek teşekkür ederek, kuşlarla
birlikte şarkılar söyleyerek geçip gitmek istiyorum zaman tünelinden…
Ah siyah örtülü turkuaz günler
Gün değilmiş ki başka günler
Gün değilmiş ki başka günler
Gül, maksut, kalp
Toprak, son ve ilk”
Yazan: Vildan Şimşek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder